Ana içeriğe atla

Sermaye Şirketlerinin Nakdî Sermaye Artışlarına Uygulanan Vergi Teşvikinin Ülke Ekonomisine Katkıları



Sermaye Şirketlerinin Nakdî Sermaye Artışlarına Uygulanan Vergi Teşvikinin Ülke Ekonomisine Katkıları
6637 sayılı Kanun’un 8. Maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10. Maddesinde değişiklik yapılarak sermaye şirketlerinin dış kaynak yerine özkaynak kullanmalarını özendirmek amacıyla nakit sermaye artışına vergi teşviki getirilmiştir.Bu düzenleme ile sermaye şirketlerinden nakit arttırılan sermaye üzerinden belli kriterler esas alınarak hesaplanacak faizin kurumlar vergisi matrahından düşürülmesine imkan tanınmıştır.Kanun sadece dışardan ilave nakdi bir kaynak girişi için indirim hakkı öngörmektedir.
Genel olarak teşvikler geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde ön plana çıkmaktadır.Teşvikler iktisadi anlamda devlet tarafından alınmaktan vazgeçilen ve iktisadi faaliyetler üzerine konan negatif vergi olarak yorumlanabilir.
Vergiler doğrudan şirketlerin kaynak kompozisyonu ve maliyet yapısını belirleyen önemli faktörlerden birisi olduğundan tabi olunan vergi rejimi direkt olarak işletmeleri etkilemektedir.Bu yönüyle teşvik şirketin sahip ve ortaklarının kredi kullanmak yerine kendi fon kaynakları ve kurumsal kaynaklarını kullanmalarını desteklemektedir.
Günümüz şirket bilançolarını incelediğimzde birçoğunun sahip olduğu varlıklarını
özkaynaklarından çok yabancı kaynaklarla finanse ettiklerini görüyoruz. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde mevcut tasarruf oranlarının düşüklüğü ve iç kaynakların yetersizliği tasarruf açığını kronik bir sorun haline getirmekte ve işletmeleri borçla finansmana bağlı kılmaktadır.
İşletmelerin dış kaynak kullanımında katlandığı faiz ve benzeri ödemelerin vergi matrahının belirlenmesinde gider kabul edilmesiyle ortaya çıkan avantajdan dolayı borçla finansmana yönelmekte ve finansal kaldıraçtan yararlanmaktaydı. Bu haliyle mevcut sistem sermaye biriktirmeyi değil dış kaynak kullanımını özendiriyordu Borçla finansmana aşırı güvenmek
işletmeleri sürekli artan bir borç sarmalına maruz bırakıyordu.İşletmeler artan borç yükü sebebiyle finansal risklerinin ve iflas maliyetlerinin ciddi boyutlara ulaşması gibi olumsuz sonuçlar ile daha kolay karşılaşıyorlardı.
Mali yapının sağlam olması için öz ve yabancı kaynaklar arasında belli bir oranın korunması zorunludur.Kurumlar vergisinin bu oranı ikincilerin lehine bozması, mali sıkıntılara yol açar.Nakit sermayenin alternatif maliyetini karşılayacak veya en azından denkleştirecek bir düzenleme yapılana kadar kredi ağırlıklı bilanço yapısı, şirketlerin çalışma sermayelerini karşılamak ve kısa vadeli nakit ihtiyaçlarını giderebilmek için sürdürülmek zorunda kalınan tek çözüm olarak görülmekteydi.
İşte bu yüzden işletmelere tanınan nakit sermaye artırımına teşvik müessesesi özkaynak ile finansmanı borçlanmaya nazaran daha cazip hale getirmek ve yabancı kaynak kullanımını cezalandırarak kurumların sermaye yapılarını ve kredibilitelerini güçlendirmeyi amaçlamaktadır.Bundan sonra şirkete sermaye koyan ortaklara sermayeleri üzerinden faiz ödenmesine, konulan sermayenin amorti edilmesine, kurum kazancından düşürülmesine izin verilmiştir. Bir başka deyişle öz kaynaklardan yapılan artırımın gider olarak gösterilememesi sonucu kurumlar nezdinde oluşan kayıp, vergi indirimi ile kapatılmış oldu.

Şirketlerin öz varlığını kuvvetlendirmek, hem şirketlerin hem de ülke ekonomisinin
geleceği açısından son derece önemlidir. Özellikle, yüksek oranlı bir kurumlar vergisi işletme içi tasarrufları geniş ölçüde azaltır ve yatırımların finansman fonunu azaltarak müteşebbisin işi genişletme gayretinin azalmasına neden olur.Bu amaçla yatırım yapabilecek şahıslara fazla yüklenmemek, onlardan fazla vergi almamak icap eder. Kurumlar, vergi sonrasında doğrudan yatırımlardan elde edilecek karı ve yatırım sermayesinden elde edilecek tatmin edici bir getiri oranı umudunu taşımaları halinde yeni yatırım kararları alabilirler.Vergi yoluyla kamu kesiminden özel kesime aktarılan fonların özel kesimde yatırımlara tahsis edilmesi halinde toplam yatırım hacmi artar.Yatırımlar bu şekilde teşvik edilirse, şirketlerin kullanılabilir geliri artar ve şirketler vergi tasarrufu sağlayarak yatırımın maliyetini düşürmek suretiyle toplam talep, yatırım karlılığı ve rekabet gücü iyileştirir, yatırım maliyetleri düşer, yatırım malları daha ucuz hale gelir, ekonomik birimlerin finansman ihtiyacını hafifler ve sanayileşme hız kazanır.Dolayısıyla ülkenin kalkınmasının sağlanır, halk yeni yatırımlar yapmaya yönelir, yeni iş sahaları açılır, gelir ve servet dağılımı iyileşir, yoksulluk azalır ve diğer sosyo-ekonomik yararlar ortaya çıkar.Yatırımcılar için yatırımları teşvik etmenin ise yenilik yapma, piyasaya yeni ürün sunma, yeni teknoloji geliştirme ya da üretim metodlarını gözden geçirme gibi yatırım yapılan sektörlerin çeşitlenmesine ve verimli teşebbüslere fırsat veriyor, özellikle yeni yatırımcılar için ülkenin yatırıma açık olduğunun bir göstergesi olarak kabul ediliyor.
Öte yandan yapılan yatırımlar sonucu artan üretim sayesinde, istihdam düzeyi ve buna bağlı olarak milli gelir artar.Hem milli gelir artışı hem de vergi oranlarının yüksekliği sebebiyle ortaya çıkan vergi kayıp ve kaçağınının indirilen vergi oranı sebebiyle azalmasıyla vergi tabanı genişleyecek ve devletin vergi gelirleri artacaktır.Vergi yükünün fazla olması sonucu önemli bir sorun haline gelen kayıt dışı ekonomi, vergi yükünün hafiflemesiyle beraber kayıt altına alınmaya başlayacak, daha önce vergi ödemeyen kesimler vergi mükellefiyeti kapsamına alınarak potansiyel vergi alanları meydana çıkacaktır.Bu durum kayıtdışı ekonominin küçülmesine, ekonomik büyümenin hızlanmasına ve uzun vadede büyüme üzerinde pozitif etki yapacaktır.
Bir diğer katkı ise, sermaye şirketlerinin kurumsallaşması ve halka açık olmayan şirketlerin sermaye piyasasına açılması ve şirketlerin halka arz edilmesiyle sermayenin tabana yayılmasıdır.Böylece sermaye şirketlerinin tasarruflarının artırılması,sermaye birikiminin yatırımlara kanalize edilmesi ve yastık altında tutulan atıl fon birikimlerinin şirket bilançolarına aktarılmasıyla ülke ekonomisine ivme kazandırılacaktır.Bu şekilde faiz oranları düşecek ve borsa yatırımcıları daha sağlam ve güvenilir şirketlere yatırım yapabilecek, sermaye piyasalarımızın hedeflenen büyüklüklere kısa sürede erişebilecektir.
Son söz olarak şunu söyleyebiliriz ki; bir ülke için ekonomik büyüme ve ekonomik büyümeye bağlı kalkınma son derece önemlidir.Devletin temel makro ekonomik amaçlarından birisi de bu ekonomik büyüme ve kalkınmayı gerçekleştirmektir.Ekonomik büyümenin ana unsuru ise yatırımlardır.Yatırım yapanların en önemli kıstasları ise vergilerdir.Uygulanan vergi politikaları yatırımların önünü açabilir de engel olabilir de. Ülke deneyimleri de göstermektedir ki, iyi planlanmış ve kararlılıkla uygulanan vergi teşvikleri, indirimleri ve muafiyetleri genellikle olumlu sonuçlar vermiştir ve vermeye devam edecektir.

Saygılarımla, Mustafa KAYHAN



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vergi Aflarının Etkileri Üzerine Bir Deneme

Vergi Aflarının Etkileri Üzerine Bir Deneme Vergi kanunlarına göre vergi ödemesi gerektiği halde vergisini gereği gibi ödemeyen vergi mükelleflerine; adli veya idari herhangi bir cezai işleme tabi olmaksızın vergi ve buna bağlı gecikme zammı ve faizlerinin kısmen veya tamamen ödenmemesi, işletme hesaplarının düzeltilmesi ve ödeme kolaylığı imkanı tanıyan bir defalık fırsat sağlanması anlamında kullanılan vergi afları; kapsamı, içeriği ve çerçevesi ülkelere göre veya herhangi bir ülkede farklı tarihlerde yapılan bu kapsamdaki kanuni düzenlemelere göre değişmektedir. Bu bağlamda, vergi aflarının olumlu veya olumsuz yönleri değerlendirilirken vergi aflarının kapsam ve içeriğinin, uygulanma şeklinin ve ortaya çıktığı koşullardaki farklılıkların dikkate alınması gerekmektedir. Vergi affı, hükümetlerin vergileme alanında kullandığı önemli ve fakat istisnai bir politika aracıdır. Bu aracın kullanımına karar verilmesiyle aynı zamanda vergi sistemindeki “normal” uygulamalara göre ve

DÜNYAMIZIN BEKA SORUNU: HOMO DEUS

 DÜNYAMIZIN BEKA SORUNU: HOMO DEUS Harari’nin ikinci kitabı da (Homo Deus) bitti nihayet. Kısmen birincisinin (Sapiens) devamı ve tekrarı niteliğinde ama yine de çok enfes. “Homo Deus” ise yarının kısa bir tarihini ele alıyor.  Sanayi öncesi insanlığın başında kıyasıya cebelleşmek zorunda kaldığı üç bela vardı:  1-Kıtlıklar  2-Salgınlar  3-Savaşlar. Sadece veba, çiçek hastalığı ve veremden ölen insan sayısı on milyonlarca. Özellikle ortaçağ resim sanatında bu trajik manzaraları resmeden birçok anlamlı tablo bulabilmek mümkün. Bütün bunlara rağmen tıp dünyasındaki harikulade gelişmeler tam olmasa da eskiye nazaran bu belaları kontrol altına almış bulunuyor. Veremden, vebadan ve çiçek hastalığından ölen insan artık yok denecek kadar az, ama aynı şeyi savaşlar için söylemek kabil mi? Sadece iki büyük dünya savaşında can veren insan sayısı son beş yüzyılın bütün savaşlarından daha çok. Bugün lokal anlamda başta ortadoğu olmak üzere dünyanın bazı bölgelerinde savaşlar devam ediyor hâlâ. Fak